27 Aralık 2017 Çarşamba

CANAN TAN En Son Yürekler Ölür


Bir kitap arkadaşımın "Ben okudum sıra sende" notuyla gelen kitaptır kendileri. İsmi aşkitoşluk kitabı gibi geliyor hatta sevip sevip kavuşamayan hasret çekenler gibi, ismi yanıltmasın dostlar evet içinde aşk var ancak öyle cıvık cıvık değil kulak memesi hamur kıvamında. Daha önce Canan Tan okumamıştım öyküleri de varmış bir ara okumayı düşünüyorum.

Kitap uzun sayılır 400 sayfadan biraz fazla, bir iki yerinde gözlerim ciddi şekilde su kaybetti. Sürekli tahmin ettiğiniz şekilde ilerliyor kitap bazılarını rahatsız edebilir bu durum fakat benim hoşuma gitti sanki hiç sürpriz yok! Kolay okunuyor sayfalar hızlı akıyor dili çok sade en sevdiğimden :) 

Her şey durağan iken olaylar gelişiyor. Ardından yine tahmin ettiğiniz gibi gelişmeler olmakta fakat bilginiz olmadan konularda tahminler yapmaya başlıyorsunuz (birçok kişinin bilgisi yaşamışlığı yoktur) çoğu da başarılı olmakta tahminlerin, belirtmeden geçmeyeyim ilk kez bir kitapta böyle konulardan bahsedildiğine rastlıyorum şaşırttı beni ve ilgimi çekti hatta okurken kendime tutamayacağım yeni bir söz bile vermiş olabilirim.


Kitap dediğim gibi hızlı akıyor bir ara tahminler tek maçtan yatan iddia kuponları gibi birikmeye başlıyor ancak her yatan yeni kupona rağmen yine aynı bahisi yapıyorsunuz ben de öyle oldu en azından :) Tahminleriniz doğrultusunda ilerlemediği için biraz kızmıyorda değil insan ne de olsa alışmış kudurmuştan :p

Sonrasında ne oluyor diye anlatmak adil olmayacaktır. Bir kez daha bu kitabı okumama vesile olan kitap arkadaşım teşekkürler..

TOMRİS UYAR Dizboyu Papatyalar


Neredeyse her öykü kitabında aşırı yükselip kimi öykülerde hadi ya diyerek düşmeye alışmışızdır, Dizboyu Papatyalar da olmadı bu evet bazı hikayeler içine çekmedi gibi beni ancak düşüş demek haksızlık olacaktır biraz durağandı demek daha doğru. Bazı hikayeler ise yükselmekle kalmayıp nan nirvana buymuş dedirtiyor.

Genel olarak keyifliydi kitap şahsen öykü kitaplarında acı arıyorum o zaman daha gerçekmiş gibi hissettiriyor. Ancak salya sümük değil küçük Emrah filimlerindeki Gülcan klişesi gibi hiç değil. Nasıl geleceğini bilemediğin ya da konduramadığın fakat yaşamak zorunda kaldığında kabullenmek doğruymuş gibi hissettiren acıları kast ediyorum. (Mazoşist değilim en fazla hepiniz kadar fetişist sayılırım )


İçinde 8 öykü var gün bitmeden hepsi bitiyor. "Behçet Bey'in sizi dövdüğüne, sık sık terkettiğine, kocalık görevini yerine getirmediğine, size maddi manevi baskı yaptığına, aranızda baştan beri ruhi imtizaçsızlık bulunduğuna tanrı ve devlet huzurunda yemin ederim." diye biten bir öykü vardı nefes almayı unutturacak kadar etkilemişti beni. Hakların En Güzeli ve özellikle Emekli Albay Halit Akçam'ın iki günü öyküleri çok sıkıydı dostlar.

22 Kasım 2017 Çarşamba

ZÜLFÜ LİVANELİ Huzursuzluk





 
Kitabın  sayfa kağıt kalınlığı normalden daha fazla gibi geldi bana dokusu güzel hissettiriyor :) ayrıca sayfa kenarlarına uygulanan mavi baskı boya ya da adı herneyse kitabın adına inat huzur veriyor.
Kitabın bende uyandırdığı düşünceleri sondan başa doğru anlatmak daha doğru sanırım. Bu kadar çok duygu değişimi ve odak durumumu değiştiren bir kitap daha olmadı.


İşte böyle olmalı lan diyor insan sanki biran ben de iyi biriyim daha önce hatalarım olmuş olabilir emme dünyanın dönmeye devam etmesini sağlayan o iyilerdenim dedirterek son cümleleri okuyor insan. 

 Hay anasını sattığım hayatı bunlarda oluyor ve biliyoruz sürekli tv de nette görüyorum fakat alışmışlığın uyuşturucu etkisinden sıyrılmak can yakıyor. Dötüne koyam hayat senin demek bir kez daha ne tatlı bir tatmin yaratıyor bünyede anlatamam. 

Evet evet hikaye başladı geç bile kaldı  kaç sayfası kaldı ki  zaten.

Hala odaklanamıyorum, ismi gibi huzursuzum biraz ara versem mi? Hikaye zayıf gibi sarmadı! Saçmalama nan Livaneli okuyorsun sabret kaçıncıya okuyorum bu sayfayı  iç sesim ne yapsam susyamacak gibi tekrar bekleyenler arasına mı alsam kitabı yoksa?


 
Sonuç olarak Livaneli abimiz yine dokunuyor içine insanın bir ara umutsuzluğa kapılmadım değil :)
Hele bir harese tanımı var defalarca okudum. Sanki savaşları bitirecek anahtarmış gibi..

29 Ekim 2017 Pazar

JONATHAN EVISON Kayıp Şeylerin Bakım Kılavuzu






Kim demiş indirimden kitap alınmaz diye? Kitapyurdunda kelepir listesinden 3 liraya almıştım zamanında, uzun vakit sırada bekledi gerçi buda benim ayıbım :D Gerçi şuan yine liste fiyatından satışta :(

Konusundan bahsedecek olursak bir şekilde hasta bakıcı olmak durumuna gelen Benjamin abimiz MD hastası Trevor ile ilgilenirken aralarında oluşan ilişki her zaman profesyonel davranmaması nedeniyle gölgesinde dinlenmekten kendinizi alıkoyamayacağınız o büyük ulu ağaçlar gibi dallanıp budaklanıyor gerçi her dal gökyüzüne ulaşamıyor elbet bazen erken kuruyanlar hatta dikkatsiz gölge severler tarafında kırılanlar oluyor. İkisininde geçmişinden gelen affedilecek insanları hatta affedilmek istedikleri günahları işleniyor zeki bir kurgusu var.

Yazar kişisinin okuduğum ilk kitabı isminden ve kitabın ilk sayfalarından dolayı alakasız konular bütünü ile eğlencelik bilgiler topluluğu sanmaktan alıkoyamıyor insan kendini  ancak 30-40 sayfa sonrasında sağlam bir roman olduğunu hissettiryor. 

Elsa,  Bob, Dot, Peaches, Forest, Trev, Janet ve daha fazlası var karakter olarak bazen esas oğlan ya da esas kız kim lan diye kalıyor insan. Benjamin Benjamin sanırım esas oğlanımız gerçi yaşadıklarına tanık olmaya başlayınca esas oğlan değilde yaşadıkları esaslı diyorsunuz ve empati yapmaktan imtina ederek o boktan hisleri yaşamaktan kendinizi korumaya yetmesini umut ediyorken buluveriyorsunuz. Böyle abarttığıma bakmayın salya sümük birşey değil hatta hiç o mod bulunmuyor 300 sayfa içinde. 

Akıcı bir dili var yoğun olmama rağmen 4 gün içinde üç sefer kitabı elime almamla bitiverdi. Alıntı yapılacak bölümleri var ki bence bir kitapta en önemli üç şeyden biri bu :) " Kaybedecek şeyleri olan insanları kıskanıyorum"  keşkeler ve hayatta bedavaymış gibi olan her yıl aldığınız biriken yaşların size kazandırdığı saçma olgunluk alıntıları mevcut. Okumayı düşünenlerin pişman olmayacağını düşünüyorum keyifli okumalar.


25 Ekim 2017 Çarşamba

DOSTOYEVSKİ İnsancıklar




İnsancıklar kitabının hemen hemen her yerde, önünde isteyerek düğmemizi ilikleyeceğimiz Fyodor abimizin ilk romanı olduğunu daha 25 yaşında genç biri iken bla bla bla bölümünü bulabilirsiniz.


Makar devushkin 58 yaşında, varvara ise genç çıtır kimsesiz bir ablamızdır. (Uzaktan akraba sayılırlar) Bu şekilde giriş yapıldığında yuhhh boşan da semerini ye diyebilirsiniz ( bu atasözü uygun olmayabilir ) hatta seni teneşir bile paklamaz diyecekler vardır kabul ilk birkaç sayfada  yani mektupta benim tepkimde farklı olmadı :)


Kitap bu ikilinin karşılıklı mektuplarından oluşmakta dili gayet akıcı Fyodor abimizle özdeşleşen acıyı derinden hissettiren betimlemeler burada da mevcut ancak çok  uzun betimlemeler var denemez. Makar abimizin esas kıza bir türlü açılamadığını aslında korktuğunu ara ara farklı duygularla varvara'ya birçok sıfat yüklediğini görüyoruz kardeş, sevgili, olmayan yakını, dostu vs. bu duygularla gidip gelmekte sürekli ancak kendisinde açılacak cesareti gösterebildiği pek söylenemez. Farklı bir kültürde geçmesine rağmen çok tanıdık bir hikaye gibi hissettirdi sanki ben değil ama tanıdığım birileri yaşamıştı bunu diye hissettim okurken sürekli bizden bir hikaye yani.


Mektuplar ilerledikçe Makar size daha yakın geliyor hoşlanıyorsunuz kendisinden tıpkı kendinize kimse yokken kızdığınız gibi ona da kızıyorsunuz o derece yakınlaşıyor. Varvara ile bu denli yakın bir ilişki hissedemedim belkide onun mektuplarının daha kısa olması ya da her zaman daha ölçülü davranmasıdır bilemiyorum Makar'ı sevdim.


Gayet akıcı kısa sürede bitecek bir kitap olduğunu düşünmekteyim. Okumayı düşünenler varsa ertelemeyip okumalarını kendi adıma naçizane tavsiye ederim.